Sayfalar

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Aynı Yıldızın Altında - John Green

Aynı Yıldızın Altında - John Green Kitap Yorumu

   

   Herkese merhaba. Kitap Mevsimi bloguna hoş geldiniz. Adım Can. Soyadım Kırkgöz. Kitap yorumları yapmak için buradayım. İlk blogumu yazıyorum ve çok ümitliyim. Umarım istediğim yerlere gelebilme imkanı bulabilirim. Bunu sizlerle birlikte başaracağım ve umarım yazdıklarımı beğenirsiniz. O zaman ilk kitap yorumum ile başlıyorum.





Kitap adı: Aynı Yıldızın Altında
Özgün Adı: The Fault In Our Stars
Yazar adı: John Green
Çevirmen Adı: Çiçek Eriş
Sayfa sayısı: 317
Fiyatı: 25 TL
Puanım: 4/5
Arka kapak yazısı: 
    Yıldızların hastalık ile sağlık, ölüm ile yaşam arasında çektiği ince çizgide gidip gelen iki gencin, sayılı günlerinde sonsuzluğu  bulma hikayesi..
   On altı yaşındaki kanser hastası Hazel Grace'in birkaç yıl daha yaşamasını garanti eden tıp mucizesine rağmen hastalığı ölümcüldür ve konulan teşhis ile birlikte yıldızlar, öyküsünün son bulmasını çoktan kaleme almıştır. 
    Fakat Augustus Waters isimli, yakışıklı bir sürpriz karakter, Kanserli Çocuklar için Destek Grubu'nda boy gösterince Hazel'ın hayatı bambaşka bir yöne sapar ve bu zrki çocuğun çekimine karşı koyamayan kızın öyküsü yeniden yazılır. 

    John Green alçakgönüllü ve son derece içten duygularla kaleme aldığı romanda hayatta kalma ve âşık olmanın komik, heyecan verici ve trajik yönlerini gözler önüne seriyor...

    Aynı yıldızın altında benim okuduğum ilk roman. Roman okumaya lise ikiye başladığım zaman başlamıştım ve arkadaşım bana okumam için bu kitabı göndermişti. Ben de zaten bu kitabın ününü bildiğimden hemen kabul ettim. Okumaya eylülde başladım ve sanırım kasımda bitirdim. Biliyorum şu an beni parçalamak istiyorsunuz fakat durum böyle.



     Bunun sebebi hem ilk defa bir roman okumam hem de okuduğum romanın beni sarmaması. Tamam John Green iyi yazıyor, kalemi de güvenilir yazarlardan fakat bu kitabında bazı yerler gerçekten sıkıcıydı ve bazı kısımları zihnimde canlandıramıyordum. Baktım böyle yaparsam kitap bitmeyecek, ben de oturdum bir yere, kalan kısımları da bitirdim ve kitabı okuduğum ilk roman olarak kitaplığıma gururla yerleştirdim. Gurur diyorum fakat kitap gerçekten hayal kırıklığı gibi bir şeydi. Tamam, adamın betimlemesi iyi ama bazı yerleri canlandıramadım. Mesela Hazel ve Augustus'un Van Houten ile konuştuktan sonra gittikleri yer. Hatta en üst kata kadar çıkmışlardı. Hazel baya zorlanmıştı. O sahnede mekanı canladırmaya çok uğraştım fakat pek canlandırdığım söylenemez.
    Bir de öpüştükleri sahne. (Spoiler değil. Öpüşeceklerini zaten hepimiz biliyorduk.) Öpüşme gibi önemli bir olayı "Ve sonra öpüştük." diye adlandırması garibime gitti. Önceden hep öpüşmüşler gibi basit bir şey olarak almış. Yani o kısım biraz garipti. Fakat tabii ki iyi yanları da var dı. Yüzde olarak puan versem kitapa %85 verirdim. Yani o kadar da kötü bir kitap değil. Sadece bazı yerlerde betimleme sorunları var o kadar.  

    Bunlar bir yana kitap iyiydi. Konusu, bakış açısı, anlatımı, karakterleri, yazarın kafası falan acayip iyiydi. Kapağı da bir ayrı güzel zaten. En sevdiğim renk mavidir ve mavinin bir kapakta bu kadar güzel kullanılması çok hoşuma gitti. Zaten okumak istememin büyük nedenlerinden birisi de kapağına aşık olmam. Gerçekten hoşuma gitti.

    Kitaba dönersek tekrar. Hazel Grace (baş kahraman) kanser hastasıdır. Bazı tedavilerle ömrü bir kaç yıl uzatılmış ama yine de ölüm peşini bırakmamaktadır. Yani kurtulma şansı çok az.

    Hazel, düzenli olarak Kanserli Çocuklar İçin Destek Grubuna, yani İsa'nın kalbine gidiyordur. Burası bir çok kanserli çocuğun toplanarak dertleştiği ve dua ettikleri bir yerdir. Hazel buraya gitmek istemiyordur fakat ailesinin zoruyla gitmek zorunda kalıyordur. Bir gün Yine İsa'nın kalbine yani kliseye gittiğinde konuk olarak gelen Augustus Waters ile tanışır. Augustus, kanserden dolayı bacağı kesilen bir gençtir. Sevdiğim bir karakter oldu çünkü çok farklı metaforları var. Kanser belirtileri uzun zaman görülmüyor ama her an görülebilir.

    Hazel ile Augustus arasındaki ilişki hızlı ama eğlenceli bir şekilde gelişiyor. Zaman geçtikçe sorunlar da baş gösteriyor. Mesela Hazel şiddetli bir baş ağrısıyla hastaneye kaldırılıyor. Fakat asıl konu ortalarda başlıyor. Van Houten.

    Hazel'ın gezip tozabileceği bir hayatı yok. Her an, oksijen tüpünden ayrılmamalı. Uzun ve yorucu yürüyüşler yapmamalı. Yani kısacası dışarıda fazla vakit geçiremez. Bu nedenle Hazel kendini kitaplara vermiş durumda. Öyle ki, aynı kitabı defalarca okuyabiliyor.  Ve defalarca okuduğu kitaplardan birisi de Van Houten denen bir yazarın kitabı. Bu yazar ne yazık ki kitabın sonunu öyle bir bitirmiş ki sanki birisi kitabın son yarısını kopartmış gibi. Durum böyle olunca Hazel bu kitabın sonunu merak ediyor. Bu kitabı Augustus'a okutmasıyla Hazel ile aynı meraka düşüyor ve yazara bir e posta gönderiyorlar. Daha sonra e postaya cevap geliyor ve yazarın onları yaşadığı yere davet ettiğini öğreniyorlar. Ve daha sonra olaylar gelişiyor.

    Kitabı okuyan herkes ağladığını söylüyor fakat ben ağlamadım. Zaten hiçbir kitapta ağlamam. Bu kitapta da öyle oldu. Üzüldüm mü? Evet. Duygulandım mı? Evet. Tüylerim diken diken oldu mu? Yine evet. Fakat göz yaşı hiç akmadı. Galiba benim duygusuzluğum. Fakat kitap bazı yerlerdeki betimlemeler haricinde çok iyiydi. John Green okuduğum ilk kitabın yazarı ve diğer kitaplarını kesinlikle okuyacağım. Şimdilik bu kadar. Diğer kitap yorumu Uçurtma Avcısı kitabına ait olacak. Görüşmek üzere.
   

Bu kitaba 4 kupa veriyorum. Umarım doğru bir karardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder